Teknolojiyle yalnızlaşan bireyler maddeye yöneliyor!



Modern hayat teknoloji gibi sunduğu nimetlerle birlikte yeni bağımlılıkları da beraberinde getiriyor.

Üsküdar Üniversitesi NPISTANBUL Hastanesi’nde düzenlenen “Günümüzde Bağımlılık” konulu toplantıda konuşan Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, teknolojiyle birlikte bireyin yalnızlaşması, paylaşımlarının azalması, aile, arkadaşlık gibi kavramların değişmesi veya yok olmaya yüz tutması ile birlikte bireyin herhangi bir stres anında sığınma yolu olarak maddeyi tercih etmeye başladığını kaydetti.

“Günümüzde Bağımlılık” konulu toplantıda konuşan uzmanlar, bağımlılık çeşitleri ve tedavi yöntemleriyle ilgili bilgi verdi. Toplantıya; Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve NPİSTANBUL Hastanesi Bağımlılık Merkezi Koordinatörü Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz’ın yanı sıra, AMATEM Birim Sorumlusu Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Cemal Onur Noyan, Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Gül Eryılmaz, Uzman Klinik Psikolog Aslı Bhais, Uzman Klinik Psikolog Saadet Merih Çengel ile Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Alptekin Çetin katıldı.

Prof. Dr. Nesrin Dilbaz: Sanal dünyadaki problemler terapi gerektirecek

Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, toplantıda yaptığı konuşmada oyun ve internet bağımlılığının gelecekte karşımıza çok farklı bir yapıda çıkabileceğini belirterek “Kendimizin ve başkalarının sosyal medyadaki hayatlarına yüklediğimiz değerin kontrolsüz bir şekilde artması durumunda gelecekte insanlar sanal dünyadaki hayata adapte olabilmek için veya sadece orada yaşamış oldukları problemlerle ile ilgili olarak terapi almak zorunda kalabilecekler” dedi. Bundan 10-15 yıl önce oyunların sadece bilgisayardan oynanabildiği için hayatın sadece belli bir bölümünü etkilediğini ancak bugün akıllı telefonlar nedeniyle cepte bağımlılık yaratabilecek bir araçla yaşandığını anlatan Dilbaz, “Gelecekte belki gözümüze takılan bir çip ile sosyal medya ve oyunlara bağımlılığımız had safhaya ulaşacaktır” diye konuştu.

Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, teknolojiyle birlikte bireyin yalnızlaşması, paylaşımlarının azalması, aile, arkadaşlık gibi kavramların değişmesi veya yok olmaya yüz tutması ile birlikte bireyin herhangi bir stres anında sığınma yolu olarak maddeyi tercih etmeye başladığını kaydederek, şöyle konuştu: “Hayatın bireye sunduğu değişiklik veya yeniliklere göre değişik bağımlılık alanları arasında köprüler kurarak farklı bağımlılıklara yöneliyor. Bilgisayardan telefon bağımlılığına, telefondan sosyal medya bağımlılığına geçişle yalnızlaşan bireyin madde bağımlılığına geçişi de kolaylaşıyor. ”

Ön beyin 21 yaşında gelişiyor

Ailelerin başka evlere göndermeyecek kadar koruyucu ve kontrollü davrandığı çocukların, internet aracılığıyla istediği her yere gidebildiğine işaret eden Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, ebeveynlere önerileri şunlar oldu:

“Çocuklarınız 18 yaşına gelene kadar bilgisayarı salonda bulundurun. Çünkü ön beyin yani empati yeteneği 21 yaşında gelişiyor. Üniversite öğrencilerinde yalnızlık, sosyal fobi ve bağımlılık el ele yürüyor. Öte yandan gençlerin tuvalette geçirdikleri 3 dakikada bile bahis oynayabildikleri göz önüne alındığında akıllı telefonlara her an ulaşmamaları da önemli. Ayrıca paralarını nereye harcadıklarını da mutlaka kontrol edin.”

Otoriter ebeveynler onaylanma bağımlılarını yaratıyor

Sevgi ve onaylanma ihtiyacının bireyin en temel gereksinimlerinden biri olduğuna değinen Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, özellikle otoriter ailelerin çocuklarının sevildiğini onaylandıklarında hissettiklerini ifade ederek, şunları söyledi: “Bazı insanları onay sözcükleri mutlu eder. Sevildiklerini ancak böyle hissederler. Bunların çoğunluğunun otoriter ebeveynlere sahip olduğunu görüyoruz. Bunlar maalesef olgunlaşmayı tamamlayamıyor ve sevildiklerini ancak onaylandıklarında hissedebiliyorlar.”

Hazza yönelik yapılan her davranışın bağımlılığa dönüşebileceğini belirten Dilbaz, bugün “Ben hep mutlu olmalıyım” isteğini ise tehlikeli buluyor. “Artık sıkılma duygusunu yaşamayı unuttuk” diyen Prof. Dr. Nesrin Dilbaz’a göre sıkılma ihtimalinin devreye girmesi halinde hemen akıllı telefon çıkarılarak, duygusal farkındalık kısıtlanıyor. Dilbaz, bu konuda ebeveynlere “Çocuklarınızın biraz da canı acısın bir şey olmaz” çağrısında bulundu.

Madde kullanma yaşı 14’e düştü

Konuşmasında Türkiye’de maddeyi ilk kullanma yaş ortalamasının 14’e düştüğünü de aktaran Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, yeni madde deneme oranının da yıllar içinde yükseldiğini söyledi. 2011’de % 5 olan yeni madde deneme oranının 2014’de % 8’e çıktığına dikkat çeken Dilbaz, kullanılan madde tercihine bakıldığında ise ilk sıralarda sigara, alkol, esrar ve uçucu maddelerin yer aldığını söyledi. Madde kullanan kişilerin %20’sinin çoklu madde kullandığına dikkat çeken Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, maddelerin en çok solunum daha sonra ağız yoluyla alındığını da açıkladı.

Sigara, alkol ve uçucu maddelerin yasal olması nedeniyle en yaygın kullanılan bağımlılık maddeleri olduğunu ifade eden Dilbaz, “Alkolün cinsi ne olursa olsun belli bir düzeyin üzerinde kullanımı bedensel, ruhsal ve sosyal zararların ortaya çıkmasına yol açacaktır ve bağımlılık yapma riskini artıracaktır” dedi.

Esrar, yasadışı maddede ilk sırada

Madde bağımlılığı gelişen kişilerin aynı zamanda yeni bilgiyi öğrenme, kaydetme ve hatırlama yetilerinde de bozukluk geliştiğini aktaran Dilbaz, tekrarlayıcı ve aşırı dopamin salınımının doğal ödüllendirici olarak bilinen ve normal şartlarda kişiye keyif veren yemek yeme ve sanattan-müzikten keyif almasına da engel olabildiğini kaydetti. Türkiye’de en sık kullanılan yasadışı maddenin esrar olduğunu söyleyen Dilbaz, bunun nedenini ise şöyle açıkladı:

“Esrarın bitki olduğu ve bağımlılık yapmayacağı, zarar vermeyeceği düşüncesi esrar kullanımına başlamada en önemli sebeplerin başında geliyor. Ancak esrarın diğer maddelere “geçiş maddesi” olarak kullanılıyor olması esrarın hafife alınmayacak tehlikeler doğurduğunu ortaya koymaktadır. Topraktan çıkıyor algısı kişilerde esrarın içindeki kimyasalları fark etmemelerine ve yok saymalarına neden olmaktadır. Ancak yapılan araştırmaların genelinde esrarın içinde yüzlerce kimyasal madde olduğu gözlemlenmiştir.”

Bireye özgü genetik testlere göre tedavi

Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, eroin, morfin, kodein, metanfetaminin en sık kullanılan opiyat türevleri olduğunu kaydederek, “Halüsinojen maddelerin kullanımı ülkemizde diğer maddelere göre daha nadir görülmesine karşın son yıllarda artış gösterme eğiliminde. Türkiye’de sentetik uyuşturucuların tüketimi ise geçen yıllara göre artış gösterdi” dedi.

Üsküdar Üniversitesi NPISTANBUL Hastanesi olarak bağımlılık tedavisi konusunda dünyadaki gelişmeleri yakından takip ederek, tedavi yöntemlerini geliştirdiklerini kaydeden Nesrin Dilbaz, 5 yıl önce Türkiye’nin ilk özel AMATEM’ini kurduklarını ve hasta sayısının her geçen gün arttığını söyledi. Bünyelerindeki gelişmiş laboratuvarda bireye özgü genetik testler yaptıkları ve tedaviyi de bu test sonuçlarına göre yine her bireye özel gerçekleştirdiklerini anlattı.

Danışanlarımızın ilgi repertuarlarını geliştirmeye çalışıyoruz

Prof. Dr. Dilbaz, kendilerine başvuran hastalara sadece tedavi değil, geniş bir ilgi repertuvarı oluşturmaya çalıştıklarını belirterek, “Çünkü danışanlarımız bağımlı oldukları maddelerin yerini dolduracak başka bir şeye yönelmek istiyor. Çünkü beyin yeni bir hazın peşine düşüyor. Manken şarkıcılar tek bir şarkıyla albüm çıkarıyorlar. Sadece o şarkıyı biliyorlar ve başka şarkı söyleyemiyorlar. Bağımlılıkta da bu durum aynı, beyin sadece bir madde ya da alışkanlığa bağımlı olmuş, sadece ondan haz alıyor. Bu nedenle danışanlarımız için zengin bir repertuvar oluşturmaya çalışıyoruz. Onları balık tutmak, sanatla ilgilenmelerini sağlamak gibi keyifli zaman geçirecekleri aktivitelere yönlendirmeye çalışıyoruz” dedi.

Prof. Dr. Dilbaz, bağımlılıkta tedavi sürecinin çok büyük emek ve sabır gerektirdiğini de ifade ederek,”Kimi hastalarımız tedaviden hemen sonuç almak istiyor ama bizde sihirli bir değnek yok. Bu süreç çokça sabır ve emek isteyen bir aşama. Kişinin önce tedavi olmayı istemesi ve ailenin ve yakın çevrenin desteği de çok önemli” dedi.

Psikolog Saadet Merih Çengel: Öfke bağımlısı oluyoruz

Uzman Klinik Psikolog Saadet Merih Çengel, teknolojiyle birlikte modern hayatın yeni bağımlılıklarından birinin de öfke bağımlılığı olduğunu dile getirdi. Çağımızda bir yandan görev ve sorumluluklar artarken, bir yandan da en kısa yoldan hızla sonuca ulaşma ihtiyacının stres altındaki bireyin öfke tepkisi gösterme ihtimalini yükselttiğini aktaran Çengel, şöyle konuştu:

“Öfkelendiğimiz anda öfke bize kendimizi iyi hissettirir. Sanki o sırada yapılması gerekeni yaptığımız algısını taşırız. Bunun nedeni öfke duygusu beyindeki etik ve rasyonel fren sistemlerini etkisiz hale getirir. Öfke anı sırasında adrenalin ve uyanıklıktan sorumlu “KAÇ” ya da “SAVAŞ” tepki sistemimiz devreye girer. Adrenalin ve uyanıklık birey için ödül görevi görür. Bunun yanı sıra bireyin kendisini veya çevresini korumakta olduğu algısını da oluşturur. Dolayısı ile öfke halini devam ettirme konusunda motivasyonel sistemler de devrededir. Öfke diğer bağımlılıklara benzer. Öfke, tehlikenin dopamin ödül reseptörlerini tetiklediği heyecan arama davranışları ile benzer bir öforiye yol açar. Bu heyecan arama davranışları arasında kumar, ekstrem sporlar, kokain ve metamfetamin gibi hatta ilaçlar gibi bağımlılığın diğer formları yer almaktadır. Zaman içerisinde sadece öfkelenmek ödül yolaklarını tetiklemek için yeterli olur.”

Doç. Dr. Gül Eryılmaz: Kadınlar bağımlılığa daha yatkın

Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Gül Eryılmaz, kadınların biyolojik nedenlerden dolayı madde etkilerine daha kolay maruz kaldıklarını belirterek, “Erkeklerin madde ve alkol kullanım sıklığı kadınlara göre daha yüksekken, kadınlar daha düşük miktar ve sürede madde kullansalar bile erkeklere oranla çok daha hızlı bağımlılık geliştiriyorlar” dedi.

Eryılmaz, erkeklere kıyasla daha fazla seksüel ve fiziksel travmaya maruz kalan kadınların yaşadıkları travma ile madde kullanımı arasında güçlü bir ilişki olduğunu da kaydetti. Kadınların; güvenlerini arttırmak, baskıları ve gerilimi azaltmak, sorunları ile başa çıkmak, kilo kaybetmek gibi farklı nedenlerle sigara, alkol ve diğer maddeleri(orijinal metinde ilaç yazıyordu) kullanmaya eğilimli olduğunu ifade eden Doç. Dr. Gül Eryılmaz, tedavi konusundaki farklılıkları ise şöyle açıkladı:

“Kadınların başarı oranları erkeklere kıyasla daha iyidir. Tedavi sonrasında bağımlılığın tekrar etme oranı, kadınlarda daha düşüktür. Ayrıca kadınlar bağımlılıklarına geri dönme durumlarında da tedaviye daha çabuk başvuruyorlar.”

Yrd. Doç. Dr. Cemal Onur Noyan: Bağımlılık kronik bir hastalıktır

Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Cemal Onur Noyan da toplantıdaki konuşmasında bağımlılığın ömür boyu devam eden kronik bir beyin hastalığı olduğunu söyledi. Diğer kronik hastalıklarda olduğu gibi bağımlılık hastalığında da kişinin, tamamen iyileşip, hastalığın hiç olmamış gibi ortadan kalkmasının mümkün olmadığını dile getirdi. Hastanın hastalığın kontrol altına alınarak hayatına devam edebildiğini kaydeden Noyan, ancak bazen içsel ve dışsal faktörlere bağlı olarak hastalığın yeniden nüksedebildiğini belirterek, şunları söyledi:

Bırakmak kadar tekrar başlamamak da önemli

“Kişinin bırakması kadar tekrar başlamaması da önemlidir. Bu nedenle iyileşme yerine düzelme ya da değişim demek daha doğru olacaktır. Buradaki değişimden kastedilen kişinin kullanımını durdurmasının yanı sıra kullandığı maddeye karşı duyduğu isteği kontrol altına alabilmesi, düzenli bir hayata devam edebilmesi, yaşadığı olumsuz olaylarla alkol ya da madde olmadan baş edebilmesi, stresle baş etme gücünün ve olumsuz duyguları kontrol etme becerisinin gelişmiş olması olarak tanımlanabilir. Kişinin tedavisinde kullanıma sebep olabilecek faktörlerin saptanması ve bu ihtiyaçların alkol ve madde olmadan karşılanabilecek düzeye gelmiş olması hedeflenmektedir. Ancak tedavide bu noktalar eksik bırakıldığında ve kişinin tekrar kullanım olması durumunda hastalığın alevlenmesi ve kısa süre içerisinde sorunlu kullanım haline dönmesi beklenen bir durumdur. Birçok bağımlı kişi ve yakını düzelmenin hemen olmasını istese de iyileşme zaman ve emek isteyen bir durumdur. “

İyileşmede ilk dönem en zorudur

İyileşmenin kişiden kişiye bir takım farklılıklar gösterse de genellikle her dönemin kendine ait belli özellikleri olduğunu kaydeden Yrd. Doç. Dr. Cemal Onur Noyan, şunları söyledi:

“Alkol ya da maddeyi bırakan bağımlı kişi için en zor dönem ilk dönemlerdir. Bu dönem kişinin yoksunluk diye tanımladığımız fiziksel ve ruhsal sıkıntılarının olduğu bir dönemdir. Kişi bu dönemde olumlu ve olumsuz ani duygusal iniş çıkışlar yaşayabilir. İlk ayın sonlarına doğru, yoksunluk bulgularının kalkması ve alkol ya da madde kullanma isteğinin azalmasıyla kişi iyileştiğini, bağımlılık sorununun tamamen ortadan kalktığını düşünür. Bu dönemde hayatında birçok şey değişmiştir. Düzenli bir işi, düzenli bir hayatı, sürekliliği olan ilişkileri kişiye çok iyi gelmektedir. Ancak bu dönemin sonlarına doğru kişide sıkılma, yorgunluk, halsizlik, depresyon gözlenebilir. Kişi var olan değişim coşkusunu kaybedebilir. Düzenli hayat kişiyi sıkmış, eskiye özlem başlamış olabilir. Bu sebeple özellikle bu dönemde kişinin yaşadığı zorluğu anlamak ve destek olmak önemlidir. İlk 6 ay duygusal iniş çıkışların olması daha sık gözlense de 6 aydan sonrası yeni bir yaşam tarzı oluşturma, yeni arkadaşlar edinme, yeni keyif arayışlarının olması açısından görece daha stabil geçmektedir.”

Akıllı telefon bağımlılığı yalnızlaştırıyor

Yrd. Doç. Dr. Onur Noyan, özellikle teknolojiyle birlikte sosyal medya bağımlılığının beraberinde yalnızlığı getirdiğine dikkat çekerek lise öğrencileriyle yapılan bir çalışmada akıllı telefon kullanan gençlerin %50 oranında yalnızlıktan şikayet ettiklerini dile getirerek, “Sosyal medya kullanımı özellikle kendilerini başkalarıyla karşılaştıran kişilerde depresyona kadar giden sonuçlara yol açabiliyor” dedi.

Bağımlılık tedavisinde yetişmiş personel açığı kapatılacak

Bağımlılık tedavisinin en önemli unsurlarından birini de yetişmiş uzman kadrosu oluşturuyor. Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, toplantıda Türkiye’de tedavide ya da hastalığın yönetiminde görev alacak yetişmiş personel eksiğinin olduğuna dikkat çekerek, “Bu personel eksiğini de doktorlar ya da yardımcı sağlık personeli veya psikologlarla çözmeye çalışıyoruz ama onlar da yeterli değil” dedi. Dilbaz, “Gerçekten bu anlamda çok ciddi bir boşluk dolduracak ve nitelikli bağımlılık danışmanları yetiştirecek bir program hazırladık. Bizim için bu programın en büyük özelliği bu” diye konuştu.

Sanal gerçeklik bağımlılık tedavisinde de kullanılıyor

Yrd. Doç. Dr. Alptekin Çetin ise toplantıda, bağımlılık tedavisindeki yeni yöntemler hakkında bilgi verdi. 1990 yılından bu yana birçok psikiyatrik hastalıkta kullanılan sanal gerçeklik tedavisinin bağımlılıkta da kullanılmaya başlandığını belirten Çetin, “Sanal gerçeklik, kurgulanmış ya da gerçeğine benzeyen bir ortamın, kullanıcının fiziki varlığını da taklit ederek kullanıcının etkileşimine sunulduğu bilgisayar teknolojisidir. Günümüzde sanal gerçeklik tedavisinde gelişen teknolojiyle birlikte bu amaçla oluşturulmuş özel gözlükler kullanılarak tedaviler sürdürülüyor” dedi. Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Alptekin Çetin, bağımlılıkta sanal gerçeklik tedavisini ise şöyle özetledi:

“Alkol ve madde bağımlılığı tanısıyla takip edilen hastalarda da alkol ve madde kullanma isteği olarak bilinen ‘aşerme’nin değerlendirilmesi, kişinin alkol ve madde isteği yaşadığında vücudunda olan değişiklikleri tanıması ve bunları tanıyarak istekle mücadele etmesi amacıyla yine sanal gerçeklik merkezli tedavi yöntemleri kullanılmaktadır. Sanal gerçeklik gözlüğü takılı olan kişi sanal ortamda oluşturulmuş bir barda ya da bir partide ne gibi sorunlar yaşadığını, isteğin nasıl oluştuğunu deneyimlemekte ve buna karşı tedavi sürecinde gerekli önlemlerin alınabilmesi sağlanmaktadır.”

Çetin, sanal gerçeklikle ilgili yaptıkları bir çalışmada alkol bağımlıları ile normal bireyleri karşılaştırdıklarını belirterek, “Alkol bağımlılarında rakı kadehi beyinde aktivasyonu artırırken, bağımlı olmayanlarda kadeh çay bardağından farksızdı. Esrar bağımlılarında da bireyin maddeyi görmesi dahi beyinde bazı sistemleri harekete geçiriyor. Sanal gerçeklik bize istekle baş etmeyi sağlıyor. ” dedi.

Ebeveynler nasıl davranmalı?

Uzman Klinik Psikolog Aslı Bhais, bağımlılıkla mücadelede ebeveynlerin tutumlarının büyük önem taşıdığını söyledi. Ebeveynlerin, çocuklarının sigara, alkol, madde, internet, kumar gibi pek bağımlılık hastalığına yakalanmaması, yakalandığı takdirde ise bunu en erken şekilde öğrenebilmeleri ve müdahale edebilmeleri için şunları öneriyor:

Çocuğunuzun arkadaş çevresiyle tanışın ve bağ kurmaya çalışın.
Farklı hobi ve uğraşılarının olmasını sağlayın.
Çocuğunuzla beraber zaman geçirin, sportif aktivitelerde birlikte yer alın.
Okulda ve ev dışında geçirdiği diğer zamanlarda neler yaptığına dair bilgi edinmeye çalışın.
Sınırsız maddi destek vermeyin.
Bilgisayar başında geçirdiği zamanı düzenleyin.
Eve dönüş saatini belirleyin.
Rutinlerin dikkat çekecek şekilde değişmesi halinde bunu kendisiyle konuşun.
Çocuğunuzla endişelerinizi açıkça konuşun ama asla dedektif gibi davranmayı.